Donald Trump‘ın 1 Mayıs’ta yaptığı çıkış, İran’la nükleer müzakerelerin seyrini belirsizliğe sürükledi. Eski ABD Başkanı, İran’dan petrol alan ülke ve şirketleri açıkça tehdit etti. Üstelik, müzakerelerden yalnızca üç gün önce gelen bu çıkış, taraflar arasında yürütülen hassas diplomasiyi sekteye uğrattı.
Washington’dan Yeni Yaptırımlar
Amerika Birleşik Devletleri, 30 Nisan’da İran’a yönelik yeni yaptırımlar uygulamaya başladı. Yedi farklı şirketi hedef alan yaptırımların dört tanesi Birleşik Arap Emirlikleri, ikisi İran, biri ise Türkiye merkezli şirketlere uygulandı. ABD, bu firmaların İran’dan petrol ithalatı yaptığını ve uluslararası yaptırımları ihlal ettiğini öne sürdü.
Bu adımın hemen ardından, arabuluculuk rolünü üstlenen Umman Dışişleri Bakanı Bedr bin Hamad el-Busaidi, Roma’da yapılması planlanan müzakerelerin ertelendiğini açıkladı. Gerekçe olarak ise “lojistik nedenler” gösterildi.
İran: “Bu Ekonomik Terör”
İran cephesinden tepki gecikmedi. Dışişleri Bakanlığı, yeni yaptırımları “gelişmekte olan ülkeler arasında kurulan hukuki ilişkilerin sabote edilmesi” olarak yorumladı. Bakanlık sözcüsü İsmail Bekayi, ABD’nin bu hamlesini, “iyi niyet ve diplomasiye olan inancın eksikliği” şeklinde değerlendirdi. Açıklamada ayrıca, Washington’un çelişkili politikalarının müzakere masasını tehdit ettiği de vurgulandı.
Trump’tan Sert Mesajlar
Donald Trump, sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yaptığı açıklamada, İran’dan petrol ve petrokimya ürünleri alımının derhal durdurulmasını istedi. Aksi halde, bu ticarete devam eden kişi ve ülkelerin ikincil yaptırımlara maruz kalacağı belirtildi. Ayrıca, bu kişi ve şirketlerin ABD ile herhangi bir ticari ilişki kuramayacağı da açıklandı.
Trump’ın açıklamaları, müzakerelerin hassas sürecinde tansiyonu ciddi biçimde yükseltti. İran tarafı ise baskı altında görüşmeye oturmayacaklarını defalarca vurgulamıştı.
Müzakereler Ne Durumda?
12 Nisan’dan itibaren Umman’da başlayan görüşmeler, 2018’den bu yana iki ülke arasındaki en üst düzey diplomatik temasları içeriyor. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, müzakereler öncesinde yaptığı açıklamada ülkesinin adil ve onurlu bir anlaşma istediğini belirtmişti.
Taraflar, doğrudan temas kurmadan Umman Dışişleri aracılığıyla mesaj alışverişi yaptı. Arakçi’nin ifadesine göre, “görüşmek için görüşme değil, sonuç için görüşme” hedefleniyor. ABD tarafında ise Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff yer alıyor.
Hangi Konular Masada?
Masadaki temel başlık, İran’ın nükleer programını sınırlaması ve karşılığında yaptırımların kaldırılması. Ancak ABD, bu kez daha kapsamlı bir anlaşma istiyor. Trump, Mart ayında İran’ın dini liderine gönderdiği mektupta, “İran’ın nükleer silaha sahip olamayacağına dair bağlayıcı bir taahhüt” talep etti.
İran ise, savunma politikalarının pazarlık konusu yapılmasına karşı. Özellikle balistik füze programı gibi başlıkların gündeme gelmesini kesin bir dille reddediyor. İsrail ise Libya’nın 2003’te yaptığı gibi İran’ın silahsızlanmasını öneriyor; ancak bu teklif Tahran tarafından kesinlikle kabul görmüyor.
Uranyum Zenginleştirme Krizi
2015 yılında imzalanan nükleer anlaşma kapsamında İran, uranyumu %3,67 saflıkta zenginleştirmeyi taahhüt etmişti. Ancak Trump’ın anlaşmadan çekilmesinden sonra İran bu sınırları ihlal etti. Şubat ayında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, İran’ın %60 saflıkta uranyum stokladığını ve bu seviyenin silah kalitesine çıkarılabileceğini açıkladı.
Bu gelişmeler, yalnızca nükleer riskleri değil, aynı zamanda bölgesel istikrarı da tehdit ediyor. İsrail, İran’ın nükleer silah sahibi olmasının uzun vadede ulusal güvenliğine doğrudan tehdit olduğunu belirtiyor.
Tünelin Ucu Görünüyor mu?
Trump, görüşmelerin başarılı olmasını istediğini söylese de yaptığı açıklamalar bu süreci zorlaştırıyor. Öte yandan, İran yönetimi de baskı altında anlaşma imzalamaya sıcak bakmıyor. Her iki tarafın da pozisyonunu koruduğu bu süreçte, çözümün ne kadar yakın ya da uzak olduğu halen belirsiz.
Yine de Umman aracılığıyla yürütülen görüşmelerin, taraflar arasındaki uçurumu biraz olsun daraltma ihtimali bulunuyor. Ancak bu, ekonomik baskılarla diplomasi arasında bir denge kurulması halinde mümkün olabilir.