Marmara Denizi’ndeki müsilaj, şimdi de Saros Körfezi’ni etkisi altına almış durumda. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Cem Dalyan’ın bölgedeki gözlemleri, çevresel tehlikenin boyutlarını gözler önüne seriyor. Deniz çayırları, bu durumdan en çok etkilenen canlı grubu olarak öne çıkıyor. Özellikle fotosentez yeteneklerini kaybetmeleri, ekosistemi tehdit eden sonuçlar doğuruyor.
Müsilaj Saros Körfezi’ne Nasıl Ulaştı?
Müsilajın Saros Körfezi’ne taşınma süreci, deniz suyu hareketleriyle doğrudan bağlantılı. Karadeniz’den gelen su, İstanbul Boğazı üzerinden Marmara Denizi’ne giriyor ve ardından Çanakkale Boğazı’ndan çıkış yapıyor. Bu hareketin sonucunda bir kısım su Edremit Körfezi’ne yönelirken, bir kısmı Gökçeada çevresini dolanarak Saros Körfezi’ne ulaşıyor.
Doç. Dr. Cem Dalyan’ın dalış sırasında elde ettiği gözlemler, müsilajın artık körfezin tamamına yayıldığını gösteriyor. Özellikle 4 ila 5 metre derinliklerde rengi koyulaşan müsilaj, 30 metreye kadar etkisini sürdürüyor. Bu da deniz ekosisteminin derinliklerinde bile ciddi bir tehdit yaratıyor.

Deniz Çayırları Neden Bu Kadar Önemli?
Deniz çayırları, yalnızca oksijen üretmekle kalmaz; aynı zamanda karbonu tutar, suyu berraklaştırır ve pek çok deniz canlısına yaşam alanı sunar. Ancak müsilaj, bu çayırların yapraklarını tamamen kaplayarak güneş ışığının suya ulaşmasını engelliyor. Bu durum, fotosentez sürecinin durmasına, yaprakların kahverengileşip çürümesine ve nihayetinde bitkinin tamamen ölmesine yol açıyor.
Bu çayırların yok olduğu bölgelerde su kalitesinin dramatik biçimde düştüğü, biyoçeşitliliğin azaldığı gözlemleniyor. Özellikle 2021’de yaşanan benzer olayda, körfezin güneyinde 5 ila 27 metre arasındaki canlılık neredeyse tamamen yok olmuştu.
Bölgedeki Güncel Durum: 2021’den Daha Kapsamlı Bir Yayılım
2021 yılında müsilaj, sadece Saros’un güneydoğu kıyılarını etkilemişti. Ancak bu yıl tablo daha da ciddi. İbrice, Erikli, Yayla ve Mecidiye gibi kuzey kıyılar da etkilenmiş durumda. Dalyan, bu bölgelerde müsilajın önceki yıllara göre çok daha yaygın ve yoğun olduğunu belirtiyor.

Bu bölgelerde müsilaj, yalnızca deniz çayırlarını değil, aynı zamanda mercanları da tehdit ediyor. Mercanların üzerini kaplayan müsilaj, onların ışık almasını ve beslenmesini engelliyor. Bu da ekosistem dengesi açısından çok daha büyük bir tehdit anlamına geliyor.
Müsilajın Devam Etmesi Bekleniyor mu?
Doç. Dr. Dalyan’a göre 2021’de olduğu gibi bu yıl da müsilaj yoğunluğu haziran ayı itibarıyla artabilir. Eğer benzer bir senaryo tekrar ederse, eylül ayına kadar etkisini sürdüren bir çevre felaketi ile karşı karşıya kalınabilir. Bu tahmin, bölgedeki mevcut yoğunluk ve akıntı yönlerine dayanarak yapılıyor.
Deniz çayırlarının yok oluşu, sadece o bölgedeki canlıları değil; balıkçılıktan turizme kadar birçok sektörü olumsuz etkileme potansiyeline sahip. Bu nedenle müsilaj sorununun acilen bilimsel ve çevresel politikalarla ele alınması gerekiyor.