Erzincan’ın İliç ilçesinde yaşanan altın maden faciası, Türkiye’nin en büyük iş kazalarından birine dönüştü. 2021 yılında meydana gelen ve 9 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan heyelan, hem kamuoyunun hem de sivil toplum kuruluşlarının (STK) dikkatini çekti. Bu faciayla ilgili olarak 5’i tutuklu, toplamda 43 sanık yargılanıyor. Ancak, dava süreci ve özellikle STK’ların davaya katılma taleplerinin reddedilmesi, büyük tartışmalara yol açtı. Peki, neden STK’ların talepleri reddedildi? Bu yazıda, facianın arka planı, yargı süreci ve STK’ların davaya katılma taleplerinin reddedilmesinin sebepleri detaylıca ele alınacaktır.
Facianın Ardındaki Gerçekler
Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde meydana gelen heyelan, yerel halk ve işçiler açısından büyük bir felaket oldu. 9 işçi, toprak altında kalarak hayatını kaybetti. Facia sonrası yapılan incelemeler, madenin yönetimindeki eksiklikleri ve güvenlik önlemlerindeki zayıflıkları gözler önüne serdi. Bu olayın ardından yargılama süreci başladı. İlgili davada 43 sanık, “taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmak” ve “çevreyi taksirle kirletmek” suçlamalarıyla yargılanıyor.
STK’ların Davaya Katılma Talepleri ve Reddi
STK’lar, facianın ardından davaya katılma hakkı talep etti. Türkiye’nin farklı bölgelerinde faaliyet gösteren dernekler ve barolar, kazada hayatını kaybeden işçilerin ailelerine destek olmayı ve adaletin sağlanması için sürece dahil olmayı istedi. Ancak, mahkeme heyeti, STK’ların davaya katılma taleplerini reddetti. Cumhuriyet savcısı, davaya yalnızca mağdur ailelerinin katılabileceğini belirtti. Mahkemenin gerekçesi, STK’ların suçtan zarar görmediği ve özel bir mevzuat olmadığından taleplerinin reddedilmesi gerektiği yönündeydi.
Bu karar, kamuoyunda büyük tepki topladı. STK’lar, sadece mağdur ailelerinin değil, aynı zamanda tüm toplumun bu tür facialardan etkilendiğini savunarak davaya katılmak istediklerini ifade ettiler. Ancak, yargı süreci STK’ların katılımını dışlamış oldu.
Duruşma ve Savunmalar
Duruşmalar sırasında tutuklu sanıklar, suçlamaları reddettiler. Özellikle sanıklardan Shaun Keady Swartz, kazadan sonra hayatını kaybeden işçilerin ailelerine başsağlığı dileyerek savunmasını yaptı. Ancak, suçlamaları kabul etmeyen Swartz, iş kazasında herhangi bir sorumluluğu olmadığını savundu. Kendisi, şirketin sürdürülebilir yatırım projeleri müdürü olduğunu ve madenin işletme alanındaki görevlerinden dolayı bu tür bir kazaya karışmadığını belirtti. Ayrıca, şirket içindeki görev değişiklikleri ve organizasyon şemalarındaki eksikliklerden dolayı kendisinin yanlış hedef alındığını iddia etti.
Swartz’ın savunmasındaki en dikkat çekici nokta, kendisinin mühendislik görevinden ziyade, sadece sermaye harcamaları ve sürdürülebilir yatırımlar üzerine çalıştığıydı. Ayrıca, bilirkişi raporlarının yanlış olduğunu ve kendisine atfedilen sorumlulukların gerçeği yansıtmadığını belirtti. Ancak, mahkeme heyeti, tüm bu savunmalara rağmen, sanıkların suçlamalardan sorumlu olup olmadığını tartışmaya devam etti.
Facianın Ardındaki Sorumluluk
İliç maden faciası, yalnızca bir iş kazası değil, aynı zamanda sistemsel bir sorumluluğun da göstergesiydi. Madenin güvenlik önlemlerinin yetersizliği, işçilerin sağlığına dair tedbirlerin alınmaması ve yönetimsel hatalar, bu facianın meydana gelmesinin en büyük sebepleriydi. Ancak, her ne kadar suçlamalar ve savunmalar devam etse de, facianın sorumluları hala net bir şekilde belirlenebilmiş değil.
Mahkeme Süreci ve Kamuoyu
Duruşmaların devamında mahkeme, davanın daha fazla derinleşmesini ve karmaşıklaşmasını engellemek amacıyla çeşitli talepleri reddetti. STK’ların davaya katılma talepleri de bu kapsamda reddedildi. Ancak, kamuoyunda büyük bir tepki oluştu. Çoğu kişi, facianın sadece mağdur ailelerini değil, tüm toplumu ilgilendiren bir durum olduğunu ve STK’ların bu süreçte yer almasının adaletin sağlanması için önemli olduğunu savundu.