Connect with us

Siyaset

Deniz Yücel, Mehmet Şimşek ve Erdoğan’a seslendi: ‘Bilgiçlik taslamayı bırakın’

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “Sayın Erdoğan’a ve Mehmet Şimşek’e sesleniyorum. Asgari ücret konusunda bilgiçlik taslamayı bırakın ve asgari ücreti en az 25 bin lira yapın” dedi.

Yayınlanma

@

CHP MYK saat 14.45’te toplandı.

MYK toplantısı sürerken gündemdeki konular hakkında değerlendirmelerde bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, şöyle konuştu:

“Öncelikle sevgi, dostluk ve dayanışma duygularının öne çıktığı Muharrem Ayının, milletimize ve tüm insanlığa huzur getirmesini diliyorum. Yas-ı Matem Orucu tutan tüm canların oruçlarının Hak katında kabul olmasını temenni ediyorum. Ayrıca ülkemizi Avrupa Futbol Şampiyonası’nda çeyrek finale kadar taşıyan A Milli Futbol takımımızı, gösterdikleri büyük gayret, sergiledikleri başarı nedeniyle tebrik ediyorum. Tüm uğursuzluklara rağmen, uzun süredir gülmeyen yüzümüzü güldürdükleri, milletimizi yeniden birbirine kenetledikleri için ‘Bizim Çocuklara’ bir kez daha teşekkür ediyoruz. Kaçan sadece yarı finaldi, çocuklar ise bizim çocuklar. Her birini teker teker bağrımıza basıyoruz.

Geçtiğimiz hafta TÜİK’in sayısız mucizelerinden biri daha yaşandı ve enflasyonun düştüğü açıklandı. Elbette ki, memur ve emekli maaşlarına yapılacak zammı netleştirecek olan enflasyon oranı yüksek çıkmayacaktı. Elbette ki AKP, yanlış ekonomi politikalarının faturasını birilerine kesecekti. Bu nedenle, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı kimseyi şaşırtmadı. Açıklanan enflasyona, kendi bakan ve bürokratlarının bile inandığını düşünmüyoruz.

Çünkü gerçekte, 2021 yılında dünyada enflasyonun en yüksek olduğu 9’uncu ülke olan Türkiye, 2024 yılı Mayıs ayı itibariyle yüksek enflasyon sıralamasında dünya 3’üncülüğüne çıktı. Bizden daha kötü durumda olan iki ülke var, biri Suriye diğeri Arjantin. Her şey bütün açıklığıyla ortadayken, çıkacaksın, hiç utanmadan ‘enflasyon düştü’ diyeceksin, buna da herkesin inanmasını bekleyeceksin. Altı ayda memurun, emeklinin aldığı maaş, enflasyon karşısında eridi gitti. Üstelik temmuz ayına girilmesi ile zam yağmuru daha da arttı. Hiç mi akıl, hiç mi izan, hiç mi vicdan yok sizde?

“ASGARİ ÜCRETLİNİN SOFRASINDAN 94 LİTRE SÜT EKSİLDİ”

Bir emekli ile röportaj yapmışlar, ev sahibi evden çıkarmış, 10 bin lira alıyor. ’15 bin liradan aşağı ev bulmam imkansız, ben ne yapayım, sokakta mı yatayım?’ diyor. Daha bu işin mutfak alışverişi, elektrik, su faturası var, doğalgazı var, ısınması var. Yıllarca bu ülkeye hizmet edip, katma değer üretmiş bir vatandaşımızın barınacak yer bulamamasından bahsediyoruz. Ve bu ülkede bu durumda olan milyonlarca vatandaşımız var. Şimdi bunun sorumlusu kim? Muhalefet mi? Dış güçler mi? Yoksa üç harfliler mi? Peki ya asgari ücretliler?

Altı ayda asgari ücret de eridi gitti. Ocak ayından bu yana, asgari ücretlinin sofrasından 21 kilo peynir, 94 litre süt, 145 kilo şeker eksildi. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse; 17 bin 2 liralık asgari ücret ilk açıklandığındaki alım gücüne kıyasla, bugün 21 kilo peynir, 94 litre süt, 145 kilo şekeri eksik alabiliyor. İğneden ipliğe her şey zamlanacak ama asgari ücret bir kuruş bile artmayacak öyle mi? Bu da ‘asgari ücret düşük değil’ diye açıklanacak? Siz kimi kandırıyorsunuz?

“BU KADAR İSRAF, ŞATAFAT…”

Türkiye, Avrupa’da asgari ücretin en düşük olduğu ülkeler arasında. Türkiye’de çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 50’si asgari ücret ve civarında ücretlerle yaşam savaşı veriyor. 22 yıllık AKP iktidarında, asgari ücret olağan ücret halinde gelmiş durumda. Buradan Sayın Erdoğan’a ve Mehmet Şimşek’e sesleniyorum. Asgari ücret konusunda bilgiçlik taslamayı bırakın ve asgari ücreti en az 25 bin lira yapın. Milyonluk makam araçlarına bütçe var, çift maaşlara bütçe var, temsil, tören, ağırlama ve toplantı giderlerine bütçe var ama asgari ücretliye, emekliye, emekçiye bütçe yok öyle mi?

Bir kere daha söylüyoruz; asgari ücret derhal en az 25 bin liraya yükseltilmelidir. En düşük emekli maaşı, asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır. Mutlaka ama mutlaka emeklilere refah payı verilmelidir. Halkı inim inim inleterek, itibardan tasarruf etmeyen AKP, ülke kaynaklarını har vurup harman savurmaya devam ediyor. Mehmet Şimşek’in adı sadece ekonomideki mucizeleri ile değil, kendi bakanlığına yapılacak müştemilat ve tuvalet tadilatı için ayrılan 24 milyon liralık kaynak ile de anılıyor.

Üstelik bu habere verilen cevapta, bunların ‘tasarruf genelgesi’ dışında olduğu söyleniyor. Emekliler, işçi, memur, dar gelirli tasarruf genelgesinin içinde. Mehmet Şimşek’in tuvaleti, müştemilatı tasarruf genelgesinin dışında öyle mi? Asgari ücretli tasarruf genelgesinin içinde, Erdoğan’ın Berlin caddelerindeki yüzlerce metrelik araç konvoyu tasarruf genelgesinin dışında öyle mi? Bu kadar israf, bu kadar şatafat, AKP’nin 22 yıldır, kendini zenginleştiren, halkı yoksullaştıran yönetim anlayışını ortaya koyuyor.

“‘EMEKLİ HALK KART’ SİSTEMİNİ HAYATA GEÇİRİYORUZ”

Biz CHP olarak, AKP’nin yok saydığı, açlığa yokluğa mahkûm ettiği milyonların sesi, soluğu olmaya devam edeceğiz. 31 Mart’ta üstlendiğimiz sorumlulukla, CHP’li belediyelerde vatandaşımıza en kaliteli hizmeti götürmekle kalmayacağız, AKP’nin yoksullaştırdığı kesimlerin yanında, her zamankinden daha fazla olmak için, bütün olanaklarımızı zorlayacağız. Bakın geçen hafta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, emeklilerimize ‘Emekli Halk Kart’ müjdesi verdi.

Pek çok belediyemiz emeklilerimize destek olmak için bütün olanaklarını seferber etmiş durumda. Emeklilerimize, temel ihtiyaçlarını sağlamaları için pek çok destek veriyoruz. Şimdi bütün bunları tek bir kartta birleştiriyor ve kartınızda var olan hizmetleri bütün CHP’li belediyelerden almanızı sağlayacak sistemi hayata geçiriyoruz. Bu ülkeye yıllarca hizmet edip, katma değer üreten emeklilerimizi başımızın üstünde taşıyacağız. Hak ettikleri, insan onuruna yaraşır hayatı iktidara geldiğimizde onlara sağlayacağız.

“SONUNA KADAR KARŞI DURACAĞIZ”

Bir derdimiz var ki, bütün dertlerin temelini oluşturuyor. İşte o derdimiz; eğitim sistemimizin kelimenin tam anlamıyla yerle bir edilmesidir. Türkiye’deki eğitim sistemi yara aldıkça önü alınamaz sorunlar her geçen gün daha da büyüyor. AKP iktidarı verdiği yanlış kararların sorgulanmadığı bir ülkeye, ancak ve ancak eğitim seviyesini düşürerek ulaşabileceğini bunu da eğitim sistemini tahrip ederek yapabileceğini çok iyi biliyor. Ama bilmediği bir şey var ki; CHP olarak bizler AKP iktidarının bu sinsi planlarına bir nesli heba ettirmeyiz.

Genel Başkan Yardımcımız, Gölge Milli Eğitim Bakanımız Suat Özçağdaş, eğitimde yaşanan sorunlara ve sıkıntılara dikkat çekmek için 24 saat sürecek olan bir basın toplantısına hazırlanıyor. Eğitim alanında yaşanan sorunlar, sebepleri ve çözümlerine ilişkin 22 ayrı konu başlığı 24 saat boyunca anlatılacak. Parti görüşümüz kamuoyuyla paylaşılacak. Çok farklı kesimlerden, alanında uzman isimler, eğitimciler, akademisyenler, sendikacılar, eğitimle ilgili görüşlerini kamuya açık bir alanda 24 saat boyunca paylaşacaklar. Ayrıca tarikat sevdalısı Yusuf Tekin’in karanlık fikirlerinin mahsulü olan ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ isimli saçmalığı da yargıya taşıyacağız. Pedagojik değil ideolojik kaygılarla hazırlanan ve tüm eğitim camiasına dayatılan bu ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ saçmalığına sonuna kadar karşı duracağız.

“AFFINI İSTEMEK İÇİN SIRAYA GİREN BAKANLAR FURYASINA KATILMAN DİLEĞİYLE”

Öğretmenlik Meslek Yasası’nın Meclis’ten geçmesi halinde onu da yargıya taşıyacağız. Sarayda hazırlanan 42 maddeyle öğretmenlik meslek onurunu ayaklar altına alan bu yasanın çıkmaması için mücadelemiz sürüyor. Eğitim Fakültesi mezunlarının, öğretmen unvanını gasp eden, yerine öğretmen adayı unvanını veren bu yasa düzenlemesiyle AKP, bir de Eğitim Fakültesi mezunlarına, iki yıl eğitim verecekmiş. Fakülteyi bitirmiş, mezun olmuş, dolayısıyla da, öğretmenlik unvanı almış eğitimcilerimize eğitim vermek kimsenin haddi değil. Eğitim Fakültelerinin verdiği eğitime mi güvenmiyorsunuz, yoksa hukuk mu bilmiyorsunuz? Anlaşılıyor ki ikisi birden. Bu düpedüz kazanılmış hakkın ihlalidir.

Buradaki amaç öğretmenlere AKP zihniyetini aşılamaktır. Eğitim alan öğretmenler, kurulacak komisyonun değerlendirmesine tabii tutulacak ve komisyon uygun bulursa göreve başlayabilecek. Bu madde, ‘istediğimiz kıvama gelmeyen öğretmene kadro yok’ maddesidir.

Türkiye ne bakanlar gördü, ama öğretmene düşman böyle bir Milli Eğitim bakanı görmedi. Türkiye ne bakanlar gördü, ama bunun gibi öğrenci düşmanı bir milli eğitim bakanı görmedi. 22 yıllık AKP iktidarının en büyük hatalarından biridir bu adam. Sana, geçen haftaki temennimizi yineliyoruz Yusuf Tekin; affını istemek için sıraya giren bakanlar furyasına tez zamanda senin de katılman ve Tayyip Erdoğan tarafından affedilme şerefine nail olman dileğiyle.

“AKP, ŞİMDİ 9’UNCU YARGI PAKETİNİ MECLİSE SUNDU”

Bu ülkede her dönemde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Ancak emin olun hiçbir iktidar, hukuku bu kadar tahrip edip, hukukun üstünlüğü ilkesini bu kadar ayaklar altına almamıştı. Sadece adında reform olan 8 yargı paketini meclise getiren AKP, şimdi 9’uncu yargı paketini meclise sundu. AKP’nin reformdan anladığı, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamak, yüksek mahkemenin iptal ettiği yasa maddelerini tekrar tekrar meclise getirmek. 9. Yargı Paketinde de yine bunu yapıyorlar. Kadının soyadına ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesi ihlal edildiği gerekçesi ile iptal ettiği düzenlemeyi aynı şekilde meclise sunmak bunun en çarpıcı örneklerinden biri.

Bu düzenlemeyi iptal edildiği hali ile meclise getirmek, kadın erkek eşitsizliğini daha da derinleştirmek, Anayasayı tanımamak, yüksek yargıya meydan okumak demek. Yargıdaki krizi her uygulamasıyla daha da içinden çıkılmaz hale getiren AKP’nin çağdışı anlayışıyla, kadın-erkek hep birlikte mücadele edecek, eşitlik, hukuk ve adalet için itirazlarımızı hep birlikte ifade edeceğiz.

“SİNAN ATEŞ CİNAYETİNİN ÜSTÜ ÖRTÜLMEK İSTENMEKTEDİR”

Bu ülkede yargıda reform yapılacağını söyleyenlerin öncelikle Ankara’da görülen bir davaya daha dikkatli bakmaları gerektiğini düşünüyoruz.

Bildiğiniz gibi Sinan Ateş davasını CHP olarak titizlikle takip ediyoruz. Çünkü Sinan Ateş cinayeti, sanıkların anlattığı gibi alacak verecek nedeniyle ya da başka bir sebeple işlenmiş bir cinayet değil. Hepinizin bildiği gibi başkent Ankara’nın göbeğinde, tasarlanarak işlenmiş, çeşitli halkalarda ve büyüklükte azmettiricileri olan, ‘Cinayetin gerçek sebebi ve azmettiricileri ortaya çıkacak, aydınlatılacak’ diye şu anda önemli görevleri olan bir kısım siyasileri korkutan, tir tir titreten siyasi bir cinayet. Siyasi düşüncesi ne olursa olsun, toplumun önemli bir kesimi bu cinayetin aydınlatılmasını istiyor.

Çünkü bu olayın aydınlatılması yönünde gösterilecek irade aynı zamanda, bağımsız ve tarafsız yargıya güveni arttıracak, hukuk önünde herkesin eşit olduğunu gösterecek, en önemlisi de bu ülkede hukukun üstün olduğunu gösterecek. Başından itibaren bu olayla ilgili olarak gösterdiğimiz hassasiyet de tam da bu nedenledir. Ancak maalesef bu cinayetin işlenmesi ile başlayan kovuşturma, soruşturma ve yargılama süreci, toplumun adalete olan güvenini daha da zedeleyecek şekilde işletilmiştir. Geçtiğimiz hafta başlayan ve 5 gün devam eden duruşmalar sonucunda verilen ara karar hukuk ve adalet kavramlarının yanına bile yaklaşılmadığını göstermiştir. 18 ay boyunca iddianame hazırlamayan savcı 18 günde esas hakkındaki mütalaasını açıklayacağını söylemiştir. Jet bir yargılama ile mahkeme salonunda başlatılan tiyatro, çok da fazla uzatılmadan sonlandırılmak istenmektedir.

Adaletin tecelli etmesi için mesleğini onuru ile yapan binlerce savcı ve hakimin, bu ülkede kısa bir süre bile olsa avukatlık yapmış olanların, hukuk fakültelerinde ders veren hocaların, topluma mal olmuş bu ve benzeri davaları takip eden gerçek gazetecilerin ve hukukun üstünlüğüne inanan herkesin öngöreceği gibi; böyle bir davanın yargılamasının yangından mal kaçırırcasına, bir an önce bitirilmeye çalışılması, olayın başkalarına, kendilerini ‘ağır abi’ zanneden bazı siyasilere sıçramasının önünü kesmek içindir. Sinan Ateş cinayetinin üstü örtülmek istenmektedir. Bu dava, hukukun siyaset kurumu tarafından esir alındığı bir dava haline gelmiştir. Geldiğimiz nokta hukuk açısından kaygı vericidir. Yargının önüne örülen duvarı yıkacak iradeyi gösteremeyen siyasi iktidarın, bu ülkede hukukun üstünlüğü ve adalet konusunda yapacağı açıklamalar hiçbir anlam ifade etmemektedir. Biz bu engelin kaldırılması için, bağımsız ve tarafsız yargı için, hukukun üstünlüğü için mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.

“ERDOĞAN, ‘KATİL’ DEDİĞİ ESAD İLE GÖRÜŞTÜĞÜ GÜNLERE DÖNMEK İSTİYORMUŞ”

Gelişmiş ülkeler teknoloji savaşları verirken, bilim alanında çığır açan buluşlarla büyük bir rekabet ortamı yaratırken, Türkiye’de açlık savaşları yaşanıyor. AKP hükümetleri ülkemizi o kadar geriye götürdü ki, 2024 yılında ekmeğin, elektriğin, asgari ücretin, emeklinin durumunu konuşmadığımız tek bir günümüz dahi geçmiyor. Büyük bir ekonomik buhran içinde olan ülkemizde, biz kendimize yetemezken bir de Avrupa’nın mülteci deposu görevini görüyor, büyük bir istila ile karşı karşıya kalıyoruz. Geçen hafta şanlı Türk Bayrağımıza yapılan saygısızlıkları, saldırıları unutmadık. Sonrasında atılan adımlar ise etkisiz, cılız, adeta halkı kandırmaya yönelik adımlardan öte geçemedi.

Hepinizin bildiği gibi Türkiye, Suriye’nin kuzeybatısına açılan sınır kapılarını kapattı. Erdoğan, ‘Suriye ile yeniden ilişki kurulmaması için hiçbir sebep yok’ dedi. ‘Katil, kasap, diktatör’ dediği Esad ile ailece görüştüğü günlere dönmek istiyormuş. En şaşkınlık verici kısmı ise, ‘Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir derdimiz asla yok’ demesi. Sayın Erdoğan; bugüne kadar izlediğin dış politika ortada. Suriye’nin iç işlerine öyle karıştın ki, Suriye’nin her iç meselesi Türkiye’nin dış meselesi haline geldi. Suriye’nin iç meselelerine karışmayı bırak, taraf oldun. Bu işin önü alınamaz hale gelmesinin başkahramanı, mimarı sensin. Ülkede kaç tane kayıtlı göçmen, kaç tane kaçak göçmen var o bile belli değil.

TÜİK rakamlarına müdahale ederek enflasyonu düşük göstermeye çalışan AKP iktidarı, düzensiz göçmen rakamlarına da müdahale ederek asıl korkunç tabloyu halktan saklıyor. AKP hükümetlerinin açıkları, rakamlara müdahale yöntemiyle kapanmayacak noktada. CHP olarak biz Türkiye’yi bu halde bırakmayacağız.

“GENEL BAŞKANIMIZ ŞAM’A BİR ZİYARET GERÇEKLEŞTİRMEYİ PLANLIYOR”

CHP, Türkiye’nin Avrupa’nın sığınmacı deposu olmasını reddediyor. 2016’da Türkiye ve Avrupa Birliği arasında gerçekleşen mülteci anlaşması, Merkel’e 2022 Mülteci ödülünü getirirken, AKP hükümeti bu anlaşmanın Türkiye’den neler götüreceğini düşünmedi. AKP iktidarı, mültecilerin masraflarının karşılanması koşuluyla, AB’ye mülteci geçişini durdurma ve mültecilere bakma sözü verdi. Kimse kusura bakmasın;

Bu düpedüz, ülkesini, toplumsal huzuru, pırıl pırıl gençlerimizin geleceğini, ülke kaynaklarını para karşılığı satmaktır. Erdoğan’ın grup toplantısında ‘Suriyeliler için 40 milyar dolar masraf yaptık, bir 40 daha harcarız evelalllah’ diye naralar attığını unutmadık. Erdoğan’ın dün aldığı tavrın bugüne etkisi, Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasının dahi gündeme gelmesi olarak karşımıza çıkıyor. Bile isteye izlenen yanlış politikalarla ülkemiz, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı muasır medeniyet rotasından kopma noktasına getirildi. Bir kez daha altını çizelim; CHP, elini taşın altına koymaya hazırdır. Gereken bütün desteği de sunacağız. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, Temmuz ayı içerisinde Şam’a bir ziyaret gerçekleştirmeyi planlıyor. Çünkü bu sorunu Türkiye ile Suriyenin masaya oturarak birlikte çözebileceğine inanıyoruz. Türkiye’nin artık bir sığınmacı sorunu olmasın diye, her kesimin irade ortaya koyması gerekiyor. Avrupa’dan kaynak bulunması noktasında CHP olarak gereken çabayı göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.”

Siyaset

İfadeleri büyük tepki çekmişti: AKP’li Ensarioğlu’ndan yeni ‘Narin Güran’ açıklaması

Diyarbakır’da cansız bedeni bulunan Narin Güran’la ilgili açıklamaları tepki çeken AKP Milletvekili Ensarioğlu, açıklamalarının çarpıtılmaya çalışıldığını iddia etti.

Yayınlanma

@

Yazan

AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Diyarbakır’da kayıp olarak aranırken yaşadığı köyde cansız bedeni bulunan 8 yaşındaki Narin Güran’ın ölümüne ilişkin tepki çeken ifadelerine açıklık getirdi.

Sosyal medya hesabı X’ten yaptığı paylaşımda toplumun acısını istismar etmeye kalkışanlar olduğunu söyleyen Ensarioğlu, açıklamalarının çarpıtılmaya çalışıldığını savundu.

Ensarioğlu, dün yaptığı paylaşımda şunları söyledi:

“Bu akşam Sözcü TV’ye bağlandığım canlı yayında, Narin kızımızla ilgili söylediklerim son derece açık ve nettir. Böylesine acı bir olay üzerinden siyaset yapmaya çalışanlar, toplumun acısını istismar etmeye kalkışanlar, ahlaki değerlerden tamamen yoksundur. Bu durumu çarpıtarak farklı yönlere çekmeye çalışanların niyeti ortadadır. Canlı yayında da açıkça ifade ettiğim gibi, olayla ilgili adli süreç büyük bir titizlikle yürütülmektedir. Aile fertleriyle ilgili ‘gözaltına alınmamalı’ şeklinde bir açıklamam kesinlikle bulunmamaktadır. Vatandaşlarımızın bu tür yalan ve çarpıtmalara itibar etmemesini önemle rica ediyor, yayının tamamını izleyip değerlendirme yapmalarının daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

ENSARİOĞLU NE DEMİŞTİ?

Narin’in cansız bedenine ulaşılmasının ardından aile üyelerinden anne, baba, 3 amca, kardeşler ile tutuklu bulunan amcanın eşinin de aralarında oldugu 21 kişi gözaltına alınırken Ensarioğlu Narin Güran’ın katledilmesine ilişkin soruları yanıtladığı konuşmasında aileyle 40 yıllık dostluğunun bulunduğunu ifade etmişti.

Sözcü TV yayınına katılan Ensarioğlu, “Soruşturmaya ilişkin neler söylemek istersiniz?” sorusuna şu yanıtı vermişti:

“Soruşturmada gizlilik var. Ayrıca son aşamaya gelindi. Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız. Konu çok hassas. Onları da çok fazla üzecek birşey söylemek istemiyoruz. Bir taraftan aile çok büyük acı yaşarken, aile bireylerinden tutuklama ve yeni gözaltılar var… Onları daha fazla yaralayacak, somut bir delile oturtmadan, ilgili birimler taarfından netleştirilmeyen bir şeyi bizim ifade etmemiz de doğru değil. Aile ile 40 yıllık dostluğumuz var. Hemen hemen tüm bireylerini tanırız, gençler hariç.

Yakın dostluğumuz var. aileye dair çok spekülasyonlar var sosyal medyada. Ailenin Hizbullahçı olduğunu söyleyen siyasiler var. Siyaseti bu işlere bulaştırmamak lazım. Siyasetin bu işle ne ilgisi olabilir yani. Bunun üzerinden bir siyasi kesimi karalamak veya birilerinin bunun üzerinden rant elde etmesi… Bunlar çok çok çirkin şeyler. Aile Refah Partisi geleneğinden gelen; geçmişte ben Doğru Yol Partisi il başkanlığı yaptığım dönemde yönetimimde de yer alan amcaları var. İYİ Parti’de, AK Parti’de yer almış olanlar da var. Şu anda AK Parti ilçe yönetimimizde olan bir yeğenleri de var. Merkez sağa yakın bir aile. Bunu ifade etmek de çok ayıp. Bunun siyasi aidiyetleriyle bir ilgisi yok ki.”

Okumaya devam et

Siyaset

CHP’nin kuruluş yıl dönümü: Taksim Anıtı’na çelenk bırakıldı

Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluşunun 101. yılı töreni kapsamında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in katılımıyla Taksim Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bırakıldı.

Yayınlanma

@

Yazan

Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluşunun 101. yılı töreni kapsamında parti temsilcileri İstanbul’da tören düzenledi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP’nin kuruluşunun 101’nci yıl dönümü dolayısıyla Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda gerçekleştirilen resmi törene katıldı. CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği törene İmamoğlu’nun yanı sıra CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, CHP Edirne Milletvekili Ediz Ün, İBB Meclis Başkanvekili Nuri Aslan, İBB CHP Meclis Grup Başkanvekili Ülkü Sakalar, ilçe belediye başkanları, ilçe başkanları ve çok sayıda partili katıldı.

“BİR ASIR GEÇTİ, CHP DİMDİK AYAKTA”

“TÜRKİYE’Yİ ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİNE HEP BİRLİKTE ÇIKARACAĞIZ”

“Sadece halkın hizmetinde olan partimiz aynı zamanda Cumhuriyet’in, demokrasinin, laikliğin, hukuk devleti ve sosyal adaletin öncüsü ve savunucusu olarak ülkemize hizmet etmeye devam ediyor” diyen İmamoğlu, “Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında halkımızın bizden çok büyük beklentileri olduğunu bütün Cumhuriyet Halk Partisi üyelerini bilmesi şarttır. Hep birlikte ülkemizi yeniden demokrasiye, adalete ve refaha kavuşturmak görevimizdir. Herkesin özgür ve eşit dayanışma ve kardeşlik içerisinde yaşadığı güçlü bir ülkeyi inşa edebilmek Cumhuriyet Halk Partililerin bu yüzyılın başlangıcında düşen en önemli görevler olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kapsamda Cumhuriyet Halk Partili olmanın büyük sorumluluğuyla, büyük onuruyla, Türkiye’yi birleştirip bütünleştiren siyaset anlayışıyla Atatürk’ten aldığı güç ve ilhamla ülkemizin geleceğini halkla birlikte halkımız için şekillendirecek ve Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine hep birlikte taşıyacağız” ifadelerini kullandı.

Partililere seslenen İmamoğlu, CHP’nin kapılarını 86 milyona açmalarını isteyerek, “Bu inançla buradayız ve partimizin 101. kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz. Sevgili dostlarım, değerli dava arkadaşlarım biz bu çağda, bu yılda partide görev yapmanın aslında ne denli büyük bir sorumluluk olduğunun farkında olan insanlarız. Ben öyle hissediyorum. Ben diyorum ki belki de partimiz tarihinde kuruluş, kurtuluş döneminin sonrasında en önemli süreçte siyaset görevi içerisinde olan kişileriz. Bu bağlamda özenli bir tutumu ve tavrı sizlerle paylaşmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapılarını ardına kadar 86 milyon insanımıza milletin evlatlarına açınız. Davetkar ve insanların gelip Cumhuriyet Halk Partisi’nde milletimizin geleceği için siyaset yapmaya davet ediniz. Bu milletin kurtuluşu ve gerçekten bu milletin yeni bir Cumhuriyetin kuruluşu döneminde muhtaç olduğu Cumhuriyet Halk Partisi anlayışına bu dönemde de yeni ihtiyaçları ve onları karşılayacak düşünceye ihtiyaç duyduğunu ve bu süreçte de yine halkla birlikte hareket edersek başarıya ulaşacağımızı bilmenizi isterim” dedi.

“GELİN HEP BİRLİKTE İKİNCİ YÜZYILI İNŞA EDELİM”

“Türkiye’de sistemi kısırlaştıran ve rejimi sadece tek kişilik bir otoriteye dönüştüren bir anlayışa karşı yeniden güçlü bir demokrasiyi, güçlü bir hukuk devletini inşa etmek istiyorsak milletimizin her kesimini içimize katarak, davet ederek bu anlayışla birlikte mücadelenin bir parçası yapmayı sağlamakla yükümlüyüz” diyen İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Özellikle ve özellikle ülkemizin pırlanta gençlerini ve hanımefendileri Cumhuriyet Halk Partisi’ne davet ediyoruz. Gelin hep birlikte ikinci yüzyılı inşa edelim. Dünyanın en misafirperver partilileri gibi gelen bütün halkımızı karşılayın. Ama kapıdan içeri girip üye olduktan sonra onların sizinle eşit birer ev sahibi olduğunu onlara hissettirin. Ve partimizin emin olun ki partimizin bu kapsayıcılığıyla birlikte yapmamız gereken bir şeyi daha hatırlatmak isterim. O da bugünün durumundan şikayet etmek ya da bugünün sıkıntılarını anlatmak ya da bugünün sıkıntılarının sorumlularını milletimize ifade etmek görevimiz bitmiştir çünkü bu görevi yerine getirdik.”

“MİLLETİMİZ ÇARE ARIYOR”

“Milletimizle birlikte el sıkıştık. Milletimiz bizi 31 Mart’ta Türkiye’nin birinci partisi yaptı. Niçin yaptı? Ekonomide, adalette, eğitimde birçok konuda ülkemizi çok zor duruma düşüren politikaların sorumlusunun bugünün iktidarı olduğunu vatandaşımız biliyor, çözüm arıyor, çare arıyor ve çözüm ve çare arayışında da 31 Mart’ta bu ülkenin neredeyse yüzde 65’ine yakın nüfusunun yaşadığı yerlerin yönetimini bize veriyor. Bu demek oluyor ki vatandaşımız farkında bizimle el sıkıştı ve bize bu yetkiyi verdi. Cennet vatanımızın güzidesi en üst seviyede temsilini sağlayan İstanbul’umuza ikinci dönem kazandıran nefer gibi çalışan dostlarımızın bir bölümü dava arkadaşlarımızın bir bölümü burada. O dönem yürüttüğümüz politikaları ve propagandayı hatırlıyorsunuz ki evet biz bunları anlattık vaatlerimizde bulunduk ve milletimiz bizi seçti. Yani dedi ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi dedi. Bu kadar net.

“PARTİ PROGRAMI SÜRECİNİ ÇOK ÖNEMSİYORUM”

Şimdi ise milletimiz bizden çözüm maddelerini istiyor. Her konuda endüstride, sanayide, tarımda, eğitimde, adalette, dış politikada, kalkınmada, gençlik politikalarında, haksızlığın ve hukuksuzluğun olmadığı bir ülke var etme konusundaki prensiplerde bugünkü rejimi nasıl değiştirip Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni daha işlevli hale nasıl getireceğimizi, milletin istediğinin olduğunu iddia eden değil milletin olduğunun istediğini net olarak ifade eden ve kanıtlayan bir anlayışı milletimize anlatmamız gereken bir dönemdeyiz. O bakımdan dün itibarıyla başlatılan parti programı sürecini çok önemsiyorum. Parti programının 8-10 ay içerisinde tamamlanırken de sadece Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin ya da sevenlerinin değil aynı zamanda milletimizi temsil eden bütün kurum kuruluşlarının, meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla beraber yazılacak yeni programı hep birlikte oluşturmak ve onu da milletimize tane tane kelime kelime anlatmakla yükümlü olduğumuz bir döneme giriş yaptık.

“PARTİ İÇİ HUSUSLARI ZİHNİNİZDEN SİLİN”

Sevgili dostlarım işte tam da bu kapsamda büyüyelim milletimizi kucaklayalım. Değil bir buçuk milyon 15 milyon üyesi olan kocaman bir siyasi partiyi sadece ülke demokrasisine değil dünya demokrasi tarihine geçecek büyük bir halkçı devrimi büyük bir icraatçı devrimi, büyük bir kalkınmacı devrimi Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında bütün ülkemize, bütün milletimize, bütün dünyamıza hep birlikte gösterelim. Ben bugünkü sorumluluğumuzun bu olduğunu iddia ediyorum. Geçmişte sizi meşgul eden bir kısım parti içi hususları zihninizden silin. Geçmişte sizleri meşgul edip çokça müzakerelerini yaptığınız tartışmaları silin atın, mevzu başkadır, süreç başkadır, milletimiz hizmet bekliyor. Her attığınız adımın, her söylediğiniz sözün bizi iktidara da bir adım yaklaştırıyor mu ya da bir adım uzaklaştırıyor mu diye düşünerek atmanızı tavsiye ediyorum.

“İKTİDAR YOLCULUĞUNUN EN ÇALIŞKAN NEFERİ OLACAĞIMA HEPİNİZE SÖZ VERİYORUM”

“Ben bu duygularla, bu iktidar yolculuğunun en çalışkan neferi olacağıma hepinize söz veriyorum. Bu bağlamda başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere hizmeti geçmiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten saygıdeğer Kemal Kılıçdaroğlu’na kadar geçmiş dönem görev yapmış bütün genel başkanlarımızı saygıyla, sevgiyle, minnetle anıyorum. Bu yolculukta sürecimize liderlik eden çok kıymetli Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e başarılar diliyorum. İşte tam da bu duygu ve bütünleşmeyle birlikte Cumhuriyet Halk Partililere inşallah önümüzdeki süreçte milyonlarca Cumhuriyet Halk Partili olacak yeni üyelerimize ve tabii ki milletimize nice güzel yüzyıllar diliyorum. Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın demokrasi, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti. Elbette onunla birlikte de Cumhuriyet Halk Partisi…”

“BİZE DÜŞEN ÇOK BÜYÜK GÖREVLER VAR”

CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ise “Bugün 9 Eylül. Halkın partisi kurtuluşun ve kurtuluşun partisi Cumhuriyet Halk Partisi 101 yaşında. Bize düşen çok büyük görevler vardır. İkinci yüzyılında hem demokrasiyi geliştirmek, hem cumhuriyetin yeniden inşa sürecini başlatmak gibi çok tarihi bir görev, çok tarihi bir sorumluluk, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yöneticilerini Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyelerini beklemektedir. Yeniden Türkiye’yi sanayide, tarımda, teknolojide kalkınan bir ülke haline getirmek için büyük bir mücadele bizi bekliyor. Partimizin 101’inci yılında Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ile geleneği geleceğe taşıyacağız ve ülkemize hep birlikte hak ettiği refaha getireceğiz. İstanbul tarihin belirli evrelerinde olduğu gibi bu sürecin, bu başarının, ikinci yüzyıl mücadelemizin başarısının da öncüsü olacak. Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrıldığı ruhla 2019 ve 2024’te İstanbul ve Türkiye’de yarattığımız umutla ikinci yüzyılın şafağında iktidar olacağız. Yaşasın cumhuriyet diyorum. Yaşasın demokrasi diyorum. Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi diyorum. 101’inci yılımız kutlu olsun” dedi.

 

 

Okumaya devam et

Siyaset

Öğrenci Veli Derneği: Laik, bilimsel, kamusal, parasız eğitim istiyoruz

Öğrenci Veli Derneği’nin 2024-2025 eğitim öğretim yılının ilk gününde İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü önünde yaptığı basın açıklamasında “Laik, kamusal eğitim mücadelesi çocuklarımızın yalnızca eğitim haklarına değil yaşamlarına da sahip çıkma mücadelesidir” denildi.

Yayınlanma

@

Yazan

Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der), 2024-2025 eğitim öğretim yılının ilk gününde İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü önünde bir basın açıklaması yaptı.

Okunan açıklamada şu başlıklar dile getirildi:

OKUL YEMEĞİ HEMEN ŞİMDİ!

Salgında ve sonrasında artan yoksulluk ve depremle çocuklarımız için kamusal eğitim hakkı, ücretsiz okul yemeği için gerekli önlemler alınmazsa çocuklarımızın fiziksel, akademik gelişiminde ciddi bir gerileme olacağı, okul terklerinin artacağı, “çocuk işçiliğinin”, çocuk yaşta evliliklerin artacağı, çocukların köktenci yapıların hedefi haline geleceği bilimsel bir gerçekti. Bizim ülkemizde hepsi yaşandı.

*Salgın öncesi MESEM’lerdeki öğrenci sayısı 160 bin iken bu sayı bir buçuk milyona yaklaşan (1 milyon 264 bin) bir rakama ulaştı. Nisan 2022 verilerinde MESEM’ lerdeki 18 yaş altı öğrencilerin oranı yüzde 46’ydı. Yoksulluktan kaynaklı 9.10.11. sınıfta asgari ücretin üçte birini,12. sınıfta asgari ücretin yarısını alabilmek için çocuklarımız akın akın okullarını terk ediyor.

*İş Kanunu’na göre 15 yaşından küçük çocukların ağır işlerde çalışması yasak iken “çocuk işçiliği” MESEM eliyle 14’e düşürüldü ve çocuklarımız metal fabrikaları gibi çok tehlikeli iş yerlerinde bile çalışmak zorunda bırakılıyor. Son 7 ayda MESEM’li 8 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını kaybetti.

*Gerçeği örtme aracı haline gelen TÜİK verilerinde dahi 5-17 yaş arasında 720 bin çocuk işçi olarak çalıştırılıyor.

*MEB’in açıkladığı son verilerde okulda olması gereken 2 milyonu aşkın çocuk (2 milyon 9 bin 480) örgün eğitim dışında.

*TÜİK 2022 verilerine göre üç çocuktan biri (%35,3) açlık riskiyle karşı karşıya. Eurostat 2021 verilerine göre ülkemizde çocuklarımızın %45,2’si açlığı, yetersiz beslenmeyi yaşıyor. PISA 2022 raporunda “Geçen 30 günde yiyecek alacak paranız olmadığı için kaç kere yemek yiyemediniz?” sorusuna öğrencilerin verdiği cevapla Türkiye OECD ülkeleri arasında yüzde 19,2 ile son 30 günde haftada en az bir kez yiyecek parası olmadığı için yemek yiyemeyen öğrenci oranının en yüksek olduğu ülke oldu.

Finlandiya’dan Çad’a, Almanya, Fransa, Çin’den Kamboçya’ya 418 milyon çocuk ücretsiz okul yemeği hakkına ulaşabiliyorken kamuda tasarruf gerekçesiyle seçim öncesi söz verildiği halde ülkemizde ilk vazgeçilen çocuklarımız, çocuklarımızın ücretsiz okul yemeği hakkı oldu.

Okul yemeği, çocuklarımızın sağlıklı ve güvenli gıdaya erişimini, akademik başarısını, okula hazırlığını artırmanın yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemek, özel eğitime ihtiyaç duyan ve dezavantajlı tüm çocukların eğitime erişimini sağlamak gibi birçok önemli işlevi yerine getirmektedir. Aynı zamanda, çocuklarımızın okuldan kopmaması için en temel kamusal önlemlerden biridir. Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu’nun bir parçası olarak bugün bir kez daha MEB’i ve siyasi iktidarı kamusal sorumluluklarını yerine getirmeye, okul öncesinden itibaren çocuklarımıza bir öğün ücretsiz okul yemeği ve ücretsiz su uygulamasını hayata geçirmeye çağırıyoruz.

ARTAN YOKSULLUK EN ÇOK ÇOCUKLARIMIZI VURUYOR!

Ülkemizde halkın yarısından fazlasının asgari ücretle çalıştığı ve ekonomik krizin her geçen gün arttığı tabloda yoksulluk en çok çocuklarımızı etkiliyor.

*Özel okullaşma ülke tarihinin en yüksek oranına %24’e ulaştı. Özel okullarla kamu okulları arasındaki eşitsizlik her geçen gün artıyor. Eğitimin paralı hale getirilmesiyle kamu okulları arasındaki eşitsizlik te derinleşiyor.

*OECD raporunda Türkiye’deki kamu okulları için yarı-özel ifadesi kullanılıyor. Türkiye’de Anayasa’daki “Temel eğitimin ilk kademesi olan ilk öğretim, öğrenim çağındaki kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve temel ve orta eğitim Devlet okullarında parasızdır.” maddesine rağmen okullardan bağış adı altında toplanan kalemler başta olmak üzere okul yemeğinden, servislere, okul giderlerine verilen ücretlerle ülkemizde parasız, kamusal eğitimin olmadığı belirtiliyor.

*Gıda enflasyonu OECD ortalamasında 2023’te yıllık yüzde 7 artarken, aynı oran Türkiye’de 2023 için yüzde 72 oldu. Yoksulluk arttıkça çocuklar gıdaya erişemiyor, yetersiz beslenme çocukların fiziksel gelişimini, akademik başarısını olumsuz etkiliyor.

*TÜİK tarafından 29 Ocak 2024 tarihinde Gelir Dağılımı İstatistikleri (2023) yayımlandı. En zengin yüzde 5’lik grubun ortalama geliri en yoksul yüzde 5’in 31 katı! En zengin yüzde 10’luk grubun ortalama geliri en yoksul yüzde 10’un 15 katı! Artan eşitsizlik en çok çocukları etkiliyor

*TÜİK verilerine göre eğitim harcamaları yüzde 120 artış gösterdi. Öğrencilerin temel kırtasiye harcamaları %71,9, giyim harcamaları %62,5, okula başlama masrafı %64,9 arttı. Gerçek artışın ise bu verilerin çok daha üzerinde olduğunu biz veliler fazlasıyla yaşıyor ve biliyoruz.Bir okul çantasının dolması ve okul kıyafeti bir öğrenci için en az 2500-3000 TL’ye ulaşmıştır.

*Servis ücretleri de zamlandı. Üç büyükşehirde Ankara’da %40,İzmir’de %20,İstanbul’da %16 olarak açıklandı. 2024-2025 öğretim yılı için yapılan zamla 0-3 km. arası en kısa mesafe yaklaşık 17 bin lira oldu. Yine bir öğrencinin günlük beslenme gideri –ki bu rakam sağlıklı beslenmeyi ifade etmemektedir- en az 100 liradır. Bir çocuğun yalnızca beslenme ve ulaşım gideri aylık en az 4000 TL’ye ulaşmıştır.

*Ayrıca MEB her sene okullarda para toplanmadığını açıklasa da biz veliler bu açıklamanın hiçbir gerçekliği olmadığını biliyor ve yaşıyoruz. Bağış adı altında kayıt parası, aidat ,okul kırtasiye, fotokopi gideri vb isimler adı altında okullarda para toplanmaya devam edilmektedir. Kamu okulları da paralı hale getirilmiştir.

Tüm bu rakamlar, bilgiler ışığında ülkemizde eğitimin parasız olduğunu söylemek mümkün mü?

Yoksulluk, açlık sınırı altında geliri olan tüm ebeveynlerin, ailelerin çocuklarına maddi eğitim desteği verilmeli, eğitime acilen yeterli bütçe ayrılmalıdır.

OKUL TERKLERİ 2 MİLYONU AŞARAK TÜRKİYE TARİHİNİN EN YÜKSEK SEVİYESİNE ULAŞTI!

Yoksulluğun, eşitsizliğin artışı; parasız, kamusal eğitim için gerekli önlemlerin alınmadığı, yeterli bütçenin eğitime aktarılmadığı koşullarda okul terki artışı bilimsel bir gerçek. Okullarından ayrılan lise çağındaki öğrenci sayısı 2 milyon 9 bin 480’e ulaştı. Açık öğretim ortaokuluna giden öğrencilerin tüm öğrencilere oranı ise bir önceki yıla göre 3,2’den 6,1’e yükseldi. Bu sayılar buzdağının görünen yüzü bile değil. MEB okul terkinde yaşanan gerçek sayıları gizlemek için her türlü yönteme başvuruyor.

*Okullulaşma verilerinde okula kayıt durumu esas alınıyor. Çocuğun okula kayıt olması ise devamsızlık, eğitimden erken ayrılma göstergeleri olmadan okula devam etme göstergesi olamaz.

*Verilerde yaşa göre değil kademelere göre net okullulaşma oranı kullanılıyor. Bu oran üzerinden eğitim dışındaki çocuklar tespit edilemez.

*2022-23/2023-2024 eğitim yılı için yaşa göre ayrıştırılmış veriler yayınlanmadı.

*2020 yılına kadar düzenli olarak paylaşılan farklı kademeler ve program türleri için devamsızlık göstergesi, 2021, 2022, 2023 yıllarında paylaşılmadı. MEB’in 2024 yılı Bütçe Teklifi’ nde bu verilere yer verilmedi.

Oysa ki yalnızca salgın öncesi 2019’da genel ortaöğretimde yüzde 25,1 olan devamsızlık oranı, mesleki ve teknik ortaöğretimde yüzde 40,7’ye kadar çıkıyordu.

Ayrıca çocukların kamusal eğitim hakkından sorumlu olan MEB, çocukların okul dışına çıkışını teşvik için art arda yönetmelikler yayınlıyor.

8 Eylül 2023 yönetmeliğiyle;

*9. sınıfta başarısızlık nedeniyle sınıf tekrarına kalan öğrencilerin kayıtları açıköğretim kurumlarına ek olarak mesleki eğitim merkezlerine (MESEM) alınabileceği,

*Deprem bölgesinde bazı il ve ilçelerdeki geçici barınma merkezlerinde ikamet eden ve taşıma yolu ile eğitim hizmeti alan öğrencilerin açık liseye geçebileceği,

*Hafızlık eğitimi alan çocukların örgün eğitim dışına çıkabileceğini yönetmelik eliyle düzenledi.

13 Ağustos 2024 ortaöğretim kurumları yönetmeliğinde yapılan değişiklikle;

*Özel eğitim gereksinimi olan,örgün eğitim kurumlarında okuma hakkını kaybeden, sınıf tekrarına kalan,bulunduğu il/ilçede gidebileceği okul türü bulunmayan,ortaokul mezunu olup tercih yapmadığı için bir okula yerleşemeyen,devamsız olan,hafızlık eğitimi alan,anne veya babası vefat eden, hakkında koruma kararı verilen …. Çocuklar açıköğretim liselerine geçiş yapabilirler, denilerek çocukların okul dışına çıkması yönetmelik eliyle düzenlendi.

Çocukların okul dışına çıkışını hızlandıracak bu yönetmelikler geri çekilmeli, başta ücretsiz okul yemeği, çocuklara düzenli burs,maddi eğitim desteği olmak üzere kamusal önlemler hayata geçirilmelidir.

ÇOCUKLARIMIZIN UCUZ İŞGÜCÜ HALİNE GETİRİLMESİNE SON VERİLMELİDİR!

Yoksulluktan, eşitsizlikten, gelecek kaygısından kaynaklı Mesleki Eğitim Merkezlerindeki (MESEM) öğrenci sayısı 1 milyon 246 bine ulaştı. MESEM’lerde 9.10.11 sınıftaki öğrencilere asgari ücretin üçte biri,12. sınıfta asgari ücretin yarısı veriliyor. Bu ücretler kamu kaynaklarından karşılanarak çocuklar bedava iş gücü haline getiriliyor. Yoksulluktan kaynaklı çocukların eğitimle bağı koparılıyor, MESEM’lere mecbur bırakılıyor. Son 8 Ayda 8 çocuk MESEM’lerde iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

Mart 2024’te mesleki eğitimde istihdam odaklı yeni program açıklandı. Açıklanan programla ilk adım atıldı ve geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen eğitim öğretim yılı açılışında Milli Eğitim bakanı 4 yeni okul modelinin uygulanacağını açıkladı. Bölge, ihtisas, sektör içi ve sektöre entegre olmak üzere 4 yeni okul programı ile bölge okullarının, sektör içi okulların (meslek liselerinin) işletmelerin yoğun olduğu yerlerde, organize sanayi bölgelerinin içinde açılacağı, sayılarının artışı için kamu kaynakları ile teşviklerin artırılacağı ve pansiyonlu, yatılı olacağı açıklandı. Büyük işletmelerin içinde açılacak sektör içi okullarda, çocukların 9. ve 10. sınıfta işletmenin içinde açılmış okullarda eğitim alacaklarını, 11 ve 12. sınıfta ise eğitimle hiçbir bağları kalmayacağını ve işletmelerde çalıştırılacakları açıklandı. Sektör dışı okullar da işletmelerle bağı kurularak faaliyet yürütülecek.

Bu yeni okul modelleri ile çocukların eğitimle bağının kopacağı, çocuk yaşta işçiliğin daha da fazla artacağı açık bir gerçek. İşletmelerin,organize sanayi bölgelerinin içindeki okullarda da aynı MESEM’lerde olduğu gibi iş cinayetlerinin,yaralanmaların artacağı da çok açık bir gerçek. Çocukların yalnızca eğitimle bağı koparılmıyor, yaşam hakları da tehlike altında. Ayrıca yatılı olarak kalmaları esnek,uzun saatler çalıştırılmalarının da önünü açacak.

Yine açıklanan mesleki ve teknik eğitim politika belgesi ile meslek liselerinin içine ortaokul bölümlerinin açılması, ilk ve ortaokuldan itibaren çocukların,velilerin mesleki eğitime yönlendirilme çalışmalarının yapılacak olması, 7. ve 8. Sınıflardan itibaren zanaat atölyeleri eliyle çocukların MESEM’lere, bu bölge okullarına yönlendirilmesi,işletmeler içinde yatılı yerler olmadığı durumda kamu binalarının çocukların “çocuk işçi” olarak çalıştırılması için kullanılacak olması MESEM’le 14 yaşına düşürülen çocuk işçiliği yaşını daha da küçük yaşlara indirecek, çocuk işçiliği daha da yaygınlaşacaktır. Tüm bu çalışmalar aynı zamanda mesleki eğitim kurulu adıyla işletme sahipleri ve İŞKUR ile birlikte yapılacaktır.

Çocuklarımızın eğitim hakkından sorumlu olan bakanlık çocuk işçiliğini yaygınlaştırma bakanlığı haline getirilmiştir.

TÜM OKULLARA KADROLU TEMİZLİK VE YETERLİ YARDIMCI PERSONEL ATAMASI YAPILMALIDIR!

Açıklanan İşgücü Uyum Programı (İUP)ile okullarımızda yıllardır artarak süren okul temizliği sorunu daha da artacaktır. Haftanın 3 günü asgari ücretin yarısı karşılığında güvencesiz çalıştırılacak temizlik görevlileri, yardımcı personel uygulaması hem emeğin yok sayılması, hem de haftanın diğer günleri için okul temizliği açısından başta sağlık sorunları olmak üzere yaşanan sorunları daha da artması anlamına gelmektedir. Eğitimin sürekliliği ilkesi de ihlal edilmektedir.

İUP sonlandırılmalı, tüm okullara yeterli kadrolu temizlik, yardımcı personel ataması yapılmalıdır.

AHİLİK VE GİRİŞİMCİLİK DERSİ KALDIRILMALI,AHİLİK PROJESİ SONLANDIRILMALIDIR!

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli en etmel program geliştirme ilkeleri dahi yok sayılarak hazırlanmıştır. Dünya’da tek bir örneği olmayacak şekilde gerekçesi yoktur,ihtiyaç analizi ve pilot uygulamaları yapılmamıştır. Öğretim programının sarmal müfredat olduğu bilgisine dahi sahip olmayan kişiler tarafından seyreltme adıyla konular çıkarılmıştır. Oysa ki geçmiş müfredatta konular tekrar etmemekte, aynı konular farklı sınıflarda, sınıf düzeylerine uygun olarak farklı içerik ve biçimlerde yer almaktaydı. Başta öğretmenler, eğitim sendikaları olmak üzere alanın,sorunların gerçek bilgisine sahip öznelerle hazırlanmamıştır. Geri bildirim için 26 program,1 ortak program,3000’i aşkın sayfa için yalnızca 14 gün süre verilmiş, geri bildirimler doğrultusunda ise kamuoyuna tek bir açıklama,taslakta da tek bir değişiklik yapılmamıştır.

Bu müfredat laik,bilimsel, parasız eğitimi hedef alan çocukların eğitimden koparılarak çocuk yaşta işçiliği yaygınlaştırmayı amaçlayan bir öğretim programıdır. Fizikten, matematiğe, sosyal bilgiler dersinden kimyaya tüm dersler “fıtrat,şükür,kader,iffet…” vb değerler adıyla bu ifadeler,içeriklerle biçimlendirilmiş, öğretim programının laik,bilimsel niteliği tamamen ortadan kaldırılmıştır. Müfredatta ve ders içeriklerinde sürekli karşımıza çıkan vurgu çocukların üstün yararı değil, sektörün,piyasanın ihtiyaçlarıdır. Girişimcilik,rekabet,piyasa,sektör vb kavramlar da tüm ders içeriklerinde yer almaktadır. Ahilik ve girişimcilik dersi ve ahilik projesiyle usta-kalfa-çırak ilişkisinin islam tarihine dayandığı, ahilik ve fütüvvet vurgularının ustaya, patrona koşulsuz itaat anlamına geldiği vb ifadelerle öğretim programının içeriği, ahilik dersi,projesi ile din,inanç çocuk yaşta işçiliğin yaygınlaşmasına, emek sömürüsüne, eşitsizliğe, güvencesiz çalıştırılmaya ikna aracı haline getirilmektedir.

Maarif Modeli, ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım,Değerlerime Sahip Çıkıyorum) Projesi ve sermaye ve STK adı altında tüm tarikat yapıları ile hayata geçirilen protokoller,işbirlikler,projeler laik,kamusal eğitimi hedef almaktadır,çocuk hakkı,eğitim hakkı ihlallidir ve bir an önce sonlandırılmalıdır.

Çocuklarımıza söz verilen ücretsiz okul yemeğinden, taşımalı eğitimdeki çocukların yemek ve ücretsiz servis hakkından “tasarruf” gerekçesiyle vazgeçilmiş ancak yalnızca genel seçim sonrasında özel meslek lisesi sahiplerine %100’e varan oranda teşvik,destek açıklanmış, STK adı altındaki tarikat yapılarına da kamu,halkın kaynaklarından milyonlar aktarılmaktadır.

Kamu kaynaklarının, vergilerimizin protokol,işbirliği,destek,teşvik adı altında çeşitli sermaye gruplarına, tarikat yapılarına aktarımına son verilmelidir.

SALGINDA YALNIZ BIRAKILAN ÇOCUKLARIMIZ DEPREM SONRASI DA YALNIZ BIRAKILDI!

Depremin yaşandığı 11 ilde 4 milyonu okul çağında olan yaklaşık 5 milyon çocuk ve öğretmenler sorunlarla baş başa bırakıldı.

Depremler nedeniyle birçok okul yıkıldı veya hasar aldı. Son açıklamalara göre, deprem bölgesinde 936 okul kullanılamaz hâle gelirken bu sayı derslikler için 11 bin 738’di. Depremin eğitim ortamlarına etkisinin en güçlü olduğu il gerek oransal gerekse sayısal olarak Hatay oldu. Hatay’da neredeyse iki derslikten biri, dersliklerin yüzde 45,4’ü kullanılamaz hâle geldi. MEB 11 bin 738 dersliğin yeniden yapımı için planlama yapıldığını söyledi. Ancak, bu çalışmaların hangi aşamada olduğuna ilişkin kamuoyu ile paylaşılan bir bilgi yok.

Hasarlı veya yıkılan okullar nedeniyle eşleştirilen okullarla birlikte ikili eğitime devam eden kurum sayısı arttı. İkili öğretim nedeniyle sınıf mevcutları arttı, okullar gün aydınlanmadan başlayıp geç saatte karanlıkta bitiyor. Temel çözümlerden biri tüm öğrenciler için ücretsiz ulaşımın sağlanmasıydı ancak bu konuda da adım atılmadı.

Eğitime erişimdeki sorunlar, okullarda kaynak, internet ve elektrik altyapılarında ciddi sorunların bulunması eşitsizliği her geçen gün artırıyor.

Yapılan son anketlerden Türkiye Koruma Sektörü İhtiyaç Analizi anketini cevaplayan ailelerden yüzde 21,8’i çocuklarından hiçbirinin deprem sonrasında okula gitmediğini söylüyor. Tüm çocuklarının okula gittiğini söyleyen ailelerin oranı ise yüzde 61,9.

Birçok hasarlı okulun ihalesi için 1 Ağustos tarihi belirlendi.On sekiz aydır yapılabilirdi,yapılmadı. Bu durumda okullar eğtim öğretim yılına hazırlanmadı ve binlerce çocuk yine mağdur edildi.

Deprem bölgesindeki illere yeterli eğitim bütçesi açıklanmalı,ayrılmalı, ihtiyacı olduğunu belirten tüm öğrencilere burs desteği verilmeli, okullara ulaşım için ücretsiz servis uygulaması yaşama geçirilmeli, başta nüfusun yoğunlaştığı yerleşim yerlerinde, kırsal alanlarda güvenli eğitim ortamlarının sağlanmalı, her okula en az bir psikolojik danışman ve rehber öğretmen ataması yapılmalı, yıkılan, hasarlı okulların, dersliklerin inşası tamamlanmalı, kaynak, internet, elektrik alt yapı sorunlarının çözülmeli, deprem bölgesindeki öğretmenlere de ekonomik ve psikolojik destek sağlanmalı,deprem bölgesindeki okul terkleri için önlem alınmalıdır.

Narin’i bir çocuğumuzu daha laik,kamusal eğitimin ortadan kaldırılması, cezasızlık indirimleri, faili belli ama meçhul bırakılan politikalar sonucunda kaybettik. Acımızı anlatmaya yetecek sözcük yok. Sözün tükendiği yerdeyiz. Deprem bölgesinde ve ülkenin her yerinde yüzlerce kayıp,istismara uğramış,yaşamları ellerinden alınmış çocukların ülkesi haline geldik.

Laik, kamusal eğitim mücadelesi çocuklarımızın yalnızca eğitim haklarına değil yaşamlarına da sahip çıkma mücadelesidir.

Öğrenci Veli Derneği olarak ülkenin her yerinde çocuklarımız için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Okumaya devam et

En Çok Okunanlar